12 Kasım 2016 Cumartesi





SEN YAŞADIĞIN YERİN 
NESİNİ BEĞENİYORSUN?





Nihayet eve geldi. Arabayı park etti. Göğsündeki ağrı dayanılmaz bir hal almıştı. Arabadan indi. Gözleri kararmaya başladı. Nefes alamıyordu. Bir iki adım attı. Daha fazla dayanamadı ve yere yığıldı. Kaykayı ile oradan geçmekte olan komşusunun 15 yaşındaki oğlu adamın yere yığıldığını görmüştü. Koşarak yanına geldi. Adamı sırt üstü çevirdi. Bir yandan “yardım edin” diye bağırmaya başladı. Adam nefes almıyordu. Gömleğini açtı ve kalp masajına başladı. Avazı çıktığı kadar bağırıyordu. “Yardım edin.”
Bir hafta sonra…
O gün yere yığılan adam kapıda, kendisini kontrole gelen ve aynı zamanda arkadaşı olan doktoru uğurluyordu. Genç çocuk da oradaydı. Doktor:
-Biliyorsun değil mi, hayatını bu çocuğa borçlusun. O olmasaydı yaşama şansın % 5 bile değildi.
Adam çocuğa sıcak sıcak baktı. Başını okşadı. Sonra sordu:
-Nereden öğrendin bu kalp masajını?
-Okuldan, okulda hepimiz biliyoruz. Orada öğrettiler.
İşte budur sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım… Eğitim budur.
İsrael’de 10 – 11 yaşındaki o çocukların nasıl İngilizce konuştuklarını işitseniz hayret edersiniz. Öyle yıllığı binlerce dolar olan kolejlerde değil, sıradan semt okullarında öğreniyorlar bunu. Devlet okullarında…
İsrael küçük bir ülke. İmkânları da ona göre. Devlet destekli 8 üniversite var. Fakat buna rağmen İsrail üniversitelerinin başarıları parmak ısırtıyor. Dünyanın en iyi 100 üniversitesinden 7’si İsrail’de. Bilgisayar dalında Weizman Enstitüsü 12’nci, Technion 15’nci, Tel-Aviv Üniversitesi ise 31’nci sırada.
(Genel sıralamada Türkiye’nin en iyileri, Koç Üniversitesi 250-300 bandında,  Sabancı Üniversitesi 351-400 bandında, Boğaziçi Üniversitesi 501 – 600 bandında yer alıyor. İlk 1000  –yazıyla, bin-  üniversite sıralamasına, Türkiye’nin 197 üniversitesinden yalnız 10 tanesi girebildi.)
Bu yazıyı yazmak için araştırmalarım sırasında ilginç bir istatistiğe rastladım. Türkiye’de 9’ncu sınıfta okuyan yaklaşık 2 milyon 400 bin öğrenci var. Bunların en çok tercih ettiği seçmeli ders Hz. Muhammed’in hayatı. (310 bin öğrenci.) 10’uncu sınıfta ise yaklaşık 1 milyon 900 bin öğrenci var. Bunların da en çok seçtiği seçmeli ders yine Hz. Muhammed’in hayatı. (160 bin öğrenci.) Yorum size ait…
İsrael’de öğrenciler liseyi 18 yaşında bitirirler. Sonra askere giderler. Üniversite eğitimi 3 yıllık askerlik hizmetinden sonra başlar. Paralıdır. Şimdi ordu bir karar aldı. Savaşçı askerlerin üniversite masrafları ordu tarafından karşılanacak. Bu, ileride bütün askerleri kapsayacakmış. Araştırmalara göre ordunun üstlendiği bu muazzam masraf zaman içerisinde geri dönecekmiş.
Bu eğitim sisteminin sonuçları ne oluyor? Bu hafta okudum. Sizler de okumuşsunuzdur. 20’nci yüzyılın vebası denilen AİDS hastalığına İsrael’li araştırmacılar kesin çözüm buldular. Başarı oranı % 95. İlaç yolda. Kısa zaman sonra AİDS kötü bir anı olarak hatırlanacak. Bir başka müjde de ALS hastalarına geldi. ALS kas erimesi hastalığı. Allah korusun. Çare yine İsrael’li doktorlardan geldi. Tedaviyi buldular.
Buraya onlarca keşif, buluş yazabilirim. Ya da Nobel ödüllerinden bahsedebilirim. Ben sadece bu hafta okuduklarımı yazdım. O kadar. Bir de şunu belirtmeden geçemeyeceğim. İsrael dünyada çocuk yetiştirilebilen en iyi dördüncü ülkesi seçildi.
Elbette ki Yahudiler İsrael’i çok severler. Nasıl sevmesinler? Burası Yahudilerin ülkesi. Ama yalnızca sebep bu mu? Yalnız İsrael, Yahudilerin ülkesi olduğu için mi onlar tarafından bu kadar seviliyor? Hayır. İsrael çok başarılı. İsrael vatandaşı, ülkesiyle pek çok konuda gurur duyuyor. İsrael, vatandaşına birçok güzellik sunuyor.
İsrael’de sosyal eşitlik var.
İsrael’de demokrasi var.
Hürriyet var.
Basın köküne kadar özgür.
İsrael’de eğitim iyi.
Hukuk vesayet altında değil. Herkes hakkını arayabilir.
İsrael vatandaşı hükümetine, devletine, ordusuna güveniyor.
İsrael devleti her vatandaşının, hatta her Yahudi’nin yanındadır. Onu asla yalnız bırakmaz.
İsrael’li kadınlar alabildiğine özgürdürler. Alabildiğine serbesttirler.
Çocuklar özgürdür. Yaratıcıdır.
İşte ben İsrael’i bu güzellikleri için seviyorum ve takdir ediyorum. Torunlarımı düşündüğümde, bu memleketin çocuklarını düşündüğümde içim sıcacık oluyor. Gelecekten ümitliyim. Ufukta pırıl pırıl güneş var. Ve inşallah bir gün, hem de çok uzakta olmayan bir gün mutlaka barışı da yakalayacağız. Onu da becereceğiz. Şimdilik tek sıkıntımız bu…
Nasıl yaşadığımıza gelince, İsrael’in HAYAT TARZI Türkiye’dekinden farklıdır. Daha zordur. Daha serttir. Ama İsrael'de yaşamak bir gururdur. Bir farklılıkdır. Yaşayan bilir. İnsanlar sabahları erken kalkarlar. Herkes çalışır. Yaşlılar bile. Cumaları yarım gün çalışma var. Alışveriş haftalık yapılır. Kuaför manikür filan azdır. Kadınlar saçlarını çoğunlukla evde boyarlar. Mosa olayı da çok daha seyrek ve pahalıdır. Saati 50 şekel artı yol parası. Üstelik evi kirletiyor mu, temizliyor mu belli değil. Bir şey söylemeye kalkarsan da bir çene açar, Allah korusun. Öyle sıra ile her hafta bir evde toplanma, yemekler, poker, tavla pek yok buralarda. İnsanlar yorgun, ertesi günü saat 6 da kalkıp işe gidecekler. Lokanta restoran işleri de daha azdır. Eğlenmek için ya plaja ya da pikniğe giderler.  İsrael’de insanlar rahattır, kendileri için yaşarlar, başkaları için değil…
Türkiyeli Yahudiler ’in HAYAT TARZI ise dolçe vitadır. “Tatlı hayat”. Bu eskiden daha hızlı idi. Son 10 senede Yahudiler paralarını kaybettiler. Pek çok aile artık zorda.  Ama “tatlı hayat” hala mevcut. Hala pek çok aile yazlığa adalara modalara gitmekte. Hatta artık Çeşmeler’de, Bodrumlar’da yazlıklar moda. Senede 3-5 defa seyahatlere gidenler var. Kıbrıs’ı ise seyahatten saymıyorum bile. İşin enteresan tarafı bunları sosyal medyada afişe etmekten de kaçınmazlar. Bir de sonradan “yok canım kalmadı o eski lodoslar” diye hem kendilerini hem de başkalarını kandırmaya kalkarlar. Rakı sofraları, 5 yıldızlı otellerde düğünler, bar mitzvalar gırla… Mosalar, kuaförler, cilt bakımları, estetik ameliyatları hala revaçta… Bir de Türk Yahudileri başkaları için, gösteriş için yaşarlar. Türkiyeli Yahudiler görünmez duvarları olan bir gettonun içine hapsolmuşlar. Belirli yerlere gidip birbirileri ile görüşüyorlar. Mecbur kalmadıkları takdirde geniş topluma karışmıyorlar. Doğruları söylüyorum diye bana kızmayın. Ben bilmiyor muyum, 60 seneden fazla ben de Türkiye’de aynı hayatı yaşamadım mı?
Türkiye’li Yahudiler bugün Türkiye’yi değil, Türkiye’deki hayat tarzını seviyorlar. Alışkanlıklarının ESİRİ olmuşlar bırakamıyorlar. Sigara gibi. Daha kötüsü uyuşturucu gibi… Bir de korkaklar. Erkekler “gidersek nasıl para kazanırız oralarda, perişan oluruz” diye düşünürken, kadınlar, “biz oralarda nasıl yaparız, mosa yok, kuaför yok,.Dolçe Gabana çanta yok, nasıl olur?” diye alıştıkları Türk Yahudisi tipi alışkanlıklarını bırakmak istemiyorlar.  
Şimdiiii, gelelim zurnanın zırt dediği yere. İsrael’in verdiği nimetler güzel. Bu çölden bozma vaha ülke bireylerine verdiği değerler yüzünden kıymetli. Verin bakalım yukarıda saydığım “tatlı hayat” olanaklarını bir İsrael’liye, acaba gider mi… Gitmez abi. Belki ilk anda cazip gelebilir, ama gitse de kısa zamanda pişman olur. Çünkü oradaki hayat, nasıl desem, ÇAKMA. Bana sakın aliyah yapıp da geri dönenlerden bahsetmeyin. Kaç kişi gelmiş, kaç kişi dönmüş? Hele bu gün sözünü ettiğim son 10 senede. Yüzde 1 bile çıkmaz…
Ama Türkiye’den İsrael’e akın akın geliyorlar. O “tatlı hayatı” bırakıp geliyorlar. Çünkü özellikle çocuk büyütmekte olan aileler, evlatlarının geleceğini düşünüp İsrael’e geliyorlar. Uyuşturucunun verdiği tatlı rüyalardan uyanıp gerçek dünyayı, gerçekten kıymetli olanı görüyorlar. Ve çocuklarının geleceğini seçiyorlar.
Şimdi siz kendi kendinize bir sorun bakalım.  Yaşadığınız ülkenin siz nesini beğeniyorsunuz? Nesini seviyor, nesini takdir ediyorsunuz? Hayat tarzını mı, yoksa yaşadığınız ülkenin koşullarını mı? Demokrasisini mi, hukukunu mu, basınının özgürlüğünü mü, fırsat eşitliğini mi, kadınların serbestliğini mi, çocukların yetiştirilmesini mi, eğitimi mi, nesini? Yorumlarınızı bekliyorum inşallah… Hadi hayırlısı…
Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım.
Bu hafta da bu kadar.
Sevgiyle kalın, hoşça kalın…

Aaron Baruch  (Ankaralı)

Kaynakça : Onedino, YNET, mobil.hurriyet.com.tr

NOT: Yazımın başında anlattığım olay bütünüyle gerçektir.